Çok Partili Hayata Geçiş

ÇOK PARTİLİ HAYATA GEÇİŞİN İÇ KOŞULLARI

 

Türkiye, 1939-1945 yılları arasında yaşanan İkinci Dünya Savaşı’na fiilen katılmamış olsa da, savaşın ekonomik ve siyasi anlamdaki yıkıcı etkilerinden sert bir şekilde etkilenmiştir.

 

 

Savaş koşulları nedeniyle savunma harcamalarında yaşanan artış, bazı temel ihtiyaç mallarının yokluğu ve hayat pahalılığı gibi etkenler, özellikle dar gelirli yurttaşlar için oldukça zorlayıcı olmuştur.

 

Sıkıntıları hafifletmek için her ne kadar birçok tedbir alınmış olsa da, savaşın yıkıcılığı karşısında bu tedbirler başarılı olamamıştır.

 

Savaş döneminde oluşan bu olumsuz ortam, vatandaşlar arasında tek parti yönetimine yönelik bir hoşnutsuzluğun doğmasına neden olmuş ve bu hoşnutsuzluk çok partili hayata geçişin iç dinamiğini oluşturmuştur.

 

ÇOK PARTİLİ HAYATA GEÇİŞİN DIŞ KOŞULLARI

 

Çok partili hayata geçişin dış dinamiğini ise doğrudan İkinci Dünya Savaşı ‘nın kendisi oluşturur.

 

İkinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa’da, demokratik olmayan yönetimler yıkılmış; özgürlük ve demokrasi gibi kavramlar ön plana çıkmıştır.

 

Bunun yanında Türkiye’nin Birleşmiş Milletlere girişi ve artan Sovyet tehdidi karşısında Batılı devletlerle yakınlaşmak istemesi, Türkiye’de çok partili bir demokrasiye geçişin teşvikçisi olmuştur.

 

Türkiye’nin Batıyla yakınlaşmak istemesi tek taraflı bir istek değildir.

 

Keza Soğuk Savaş koşullarında, Sovyet rejiminin yayılmasından endişe duyan ABD, özellikle SSCB’ye yakın bölgelerde yer alan devletlerin Sovyet sistemine yakınlaşmasını engellemeye ve Sovyetlerin etrafını çevrelemeye çalışmıştır.

Bunun için ABD, Sovyetlere karşı “hür dünya” olarak sloganlaştırılan ve totalitarizme karşı “demokrasi” yi ön plana çıkaran bir yaklaşım geliştirmiştir.

 

Özetle bu dönemde Türkiye, Batı dünyasına kabul edilebilmek için “çok partili bir hayat” kurmak zorunda kalmıştır.

Savaşın zorunlu kıldığı şartlar ortadan kalktıkça ülkenin siyasal ve kültürel hayatında demokratik ilkelerin gittikçe daha fazla yer tutacağını vurgulayan İnönü, çeşitli konuşmalarında çok partili hayata geçişin sinyallerini vermiştir

 

DEMOKRAT PARTİNİN KURULMASI

 

Nihayetinde, 18 Temmuz 1945’te, Nuri Demirağ’ın başkanlığında kurulan Millî Kalkınma Partisi ile Türkiye tam anlamıyla çok partili hayata geçmiştir. 

 

Ayrıntılı bir siyasi programa sahip olmayan bu partinin siyasetteki etkisi oldukça az olmakla beraber, tek parti yönetimi, bu partinin kurulmasına izin vermek suretiyle, muhalefeti resmen kabul etmiştir.

 

Bu süreçte kurulan asıl önemli parti ise hiç şüphe yok ki, Demokrat Partidir.

 

Demokrat Parti, 1945’te Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu görüşülürken CHP milletvekillerinden Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan’ın muhalif bir tavır sergilemesi sonucunda kurulmuştur.

 

Bu grup ilk olarak daha fazla demokrasi talep eden ve tarihimize Dörtlü Takrir olarak geçen bir önerge vererek tek parti yönetimine karşı muhalefetini belli etmiş, ardından Cumhuriyet Halk Partisi’nden ayrılarak 7 Ocak 1946’da Demokrat Parti’yi kurmuştur.